1925 Takrir-i Sükun Kanunu ve 1 Mayıs’ın Anlamı
“Bir insanın özgürlüğü, diğerinin de özgürlüğüdür.” Bu söz, 1925 yılında Türkiye’de kabul edilen Takrir-i Sükun Kanunu’nun önemiyle birlikte düşündüğümüzde oldukça çarpıcı bir hal alıyor. O dönemde sosyal hareketlerin bastırılması, işçi sınıfının hak arayışlarını da etkiledi. Bugün, bu kanunun getirdiği yasakların tarihsel sürecine göz atarken, 1 Mayıs’ın kitlesel olarak kutlanamamasının ardındaki sebepleri irdeleyeceğiz.
Takrir-i Sükun Kanunu Nedir?
Takrir-i Sükun Kanunu, 4 Mart 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiştir. Bu yasa, ülkenin iç huzurunu sağlamak amacıyla çıkarılmıştır; fakat pek çok araştırmacıya göre asıl niyetinin muhalefeti baskılamak olduğu iddia edilmektedir. Bu yasayla birlikte her türlü gösteri ve yürüyüş yasaklanmış; basında sansür uygulanmış ve özellikle sol görüşlü grupların faaliyetleri kısıtlanmıştır.
Tarihsel Arka Plan
Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye'de sosyalist hareketlerin etkisi artmaya başlamıştı. Örneğin; Birinci Dünya Savaşı sonrası kaybolan sosyal düzeni yeniden tesis etmek isteyen işçi sınıfı, ulusal kurtuluş mücadelesinde etkin rol oynamıştır . Ancak her şey tam yolundaydı ki... İsyanlar ve ayaklanmalar gibi olaylarla beraber hükümetin toplumsal düzen endişeleri zirveye çıktı.
Ayrıca takvimler 1 Mayıs’ı gösterdiğinde; dünya genelinde işçi sınıfı dayanışma günü olarak kutlanıyordu. Fakat Türkiye'de bu durum farklıydı. Zira kanunun çıkmasından sonra artık kutlamalar yapılamaz hale gelmişti!
Duygusal Bir An: “Bir İşçinin Gözünden”
Bazı kaynaklara göre o dönemde çalışan bir işçi olan Ahmet Yılmaz şunları söylemiştir: “O gün fabrikada çalışıyordum ama içim kıpır kıpırdı! Herkes daha öncesinde konuşmuştu ancak onlardan biri ‘Yasak!’ deyince kalbim duracak gibi oldu...” İşte böyle bir ortamda yaşanan duygular sadece Ahmet’i değil birçok insanı etkilemişti.
Kutlama Yasaklarının Etkileri
Tarihin tozlu sayfalarında kaybolan nice anekdot var... Örneğin 1 Mayıs 1926’da İzmir’de gerçekleştirilen küçük çaplı protestoların üzerine giden güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ile birçok kişi yaralanmıştır . İşçilerin taleplerini duyurabilmesi için böyle hareketler cesaret isterken, toplum üzerindeki baskılar da giderek artıyordu!
Sosyal Medya Öncesi Dayanışma
Dönemin koşulları itibarıyla insanların sesini duyurması oldukça zordu! Günümüzdeki gibi Twitter ya da Instagram yoktu tabi ki… Ancak dayanışmanın yollarını bulmaya çalışanlar telefon zincirleri aracılığıyla ya da radyo yayınları ile halkı bilgilendiriyorlardı! “Bir yere toplanalım!” demek bile başlı başına cesaret istiyordu.
İşçi Hareketlerinin Geleceği Üzerine Düşünceler
1925 yılındaki bu durum elbette sadece geçmişle kalmadı; zira günümüzde hala benzer baskılara maruz kalan gruplar var. Kim bilir belki de Takrir-i Sükun’un verdiği dersler hala aklımızda değil mi? Bugün bile pek çok yerde grevler ya da eylemler hükümet politikaları tarafından engelleniyor!
Bazıları İddia Ediyor ki...
Bazıları iddia ediyor ki Takrir-i Sükun Kanunu yalnızca bir dönem için geçerli kalmadığı gibi ardında derin izler bıraktığı gerçeğini de unutmamak gerek... Sosyalist görüşlere karşı uygulanan politikalara bağlı olarak çoğu zaman engeller ile karşılaşmak zorunda kalan işçiler artık yalnızca belirli tarihlerde değil her gün haklarını aramakta kararlıdırlar!
Günümüz Bağlantısı:
Eğer bugüne bakarsak; yine bazı kesimler sosyal medyada ‘#Haklarımızİçin‘ hashtag'i altında birleşiyor ama mesele öyle görünmüyor! Belki de bugünkü dijital platformların sunduğu olanaklar sayesinde daha fazla ses çıkarabiliyorlar. Gerçekten bizler hâlâ geçmişte yaşananlardan ders alabiliyor muyuz? Belki de bu soruyu sormadan geçmemeliyiz...