1923 1 Mayıs'ı ve İşçi Mücadelesinin Önemi
Bir işçi olarak sokaklarda yürüyenlerin kalabalığı, her biri farklı bir hikaye taşıyan insanların yan yana gelmesi, tam anlamıyla bir direnişin ve dayanışmanın simgesiydi. 1 Mayıs 1923 günü, İstanbul'da tütün işçileri, demiryolu işçileri ve diğer sektörlerden emekçiler bir araya geldiler; "Yabancı şirketlere el konsun!", "8 saatlik iş günü", "Hafta tatili", "Serbest Sendika ve Grev Hakkı" gibi sloganlar atarak hak talebinde bulundular.
Tarihsel Arka Plan
1923 yılına geldiğimizde Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri yeni atılmıştı. İkinci Meşrutiyet’in getirdiği değişimler sonucunda işçi sınıfının sesleri giderek daha fazla duyulmaya başlıyordu. O yıllarda yabancı şirketlerin ülkeye olan etkisi oldukça yoğundu; tütün, demiryolu gibi önemli sektörlerde çalışanlar kötü çalışma koşullarına maruz kalıyorlardı. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de 1 Mayıs, emekçiler için mücadele günü haline gelmişti.
Sokakların Yankılanması
"İstanbul'un göbeğinde birleşiyoruz!", demişti tütün işçisi Hasan bey… O gün, günün anlamı herkesin gözünde somutlaşmıştı. İnsanlar ellerinde pankartlarla dolup taşan sokaklarda yürüyüşe geçtiler. Tarihin bir anında adeta birer militan olmuşlardı; şehirlerindeki fabrikalarda çalıştıkları koşulları protesto ediyorlar ve daha iyi yaşam şartları talep ediyorlardı.
Dikkat çeken şey şuydu ki; İstanbul tramvayları bile bu direnişe katılmıştı! Onlar da grev yaparak toplumun her kesimine bu hareketi yaymaya çalıştılar. Resmi kayıtlara göre, o gün İstanbul’da yaklaşık 50 bin kişi sokaklarda toplandı.
Ellerindeki Pankartların Anlamı
Pankartlardaki mesajlar yalnızca basit talepler değil; aynı zamanda dönüşüm isteyen koca bir umudun yansımasıydı. “8 saatlik iş günü” talebi özellikle önem arz ediyordu çünkü o dönemde birçok çalışan günde 12-14 saat çalışmak zorunda kalıyordu! Bazı kaynaklara göre bu durum gerginliğin artmasına neden oluyordu.
Sosyal Dayanışmanın Gücü
Ayrıca sosyal medya öncesi dönemde olduğu için telefon zincirleri aracılığıyla haberlere ulaşmak hayati öneme sahipti. Güneş doğarken herkes kendi komşusuna ulaşıyor ya da akrabalarından destek alıyordu. Radyo duyuruları ile de insanlar arasında haberleşme sağlanıyordu.
Düşünün ki o dönemler radyo dinleyip birbirlerine bilgi veren insanlar vardı! Ve belki de en ilginç olan şey ise sosyal hayatın can damarı olan mahallerin dayanışma ruhu idi!
Kişisel Anlatılar ve Tanık İfadeleri
"O gün fabrikadan çıktığımızda hayatımda gördüğüm en büyük kalabalığı gördüm," dedi Fatma hanım... O yaşlı kadın konuşurken gözlerinde o tarihi anları tekrar yaşıyormuş gibiydi...
Kimi tanık ifadelerine göre fırıncılar bile taleplere katılmaktan geri durmamışlardı. Belki de beklenmedik bu birliktelik aslında dönemin ideolojik kutuplaşmalarına dair büyük mesaj veriyor gibiydi!
Bugünün Bağlantısı: Sosyal Medya ile Değişen Mücadeleler
Bugün bizler hala benzer talepleri dile getiriyoruz ancak iletişim biçimimiz oldukça değişti! Şimdi sosyal medya üzerinden oluşturulan platformlarla yankılanan sesler yükseliyor... Twitter'da @................ (Gizlenmiştir) hesabından yapılan çağrılarla insanları sokağa çekmek çok daha kolay hale geldi! Hatta sosyal medyada paylaşımlar hızla yayıldıkça bazıları aktif kampanyalara imza atabiliyor!
Tarihin Tekerrürü mü?
Neden hala mücadele ediyoruz? Bugün bile birçok ülkede temel hak taleplerinin karşılanmadığını görüyoruz... Geçmişten bugüne aslında pek çok benzer olay yaşandı ama biz hala neden aynı savaşların içindeyiz?
Tüm bunlara rağmen belki de dikkat etmemiz gereken en önemli soru şu: 2023’te kim bilir kaç tane birey yine sokakta direnişte olacak?