
İsim: Gulbeddin Hikmetyar
Doğum Yılı: 1947
Meslek: Afgan siyasetçi
Görev: Afganistan Başbakanı
1947 - Gulbeddin Hikmetyar, Afgan siyasetçi ve Afganistan Başbakanı
Gulbeddin Hikmetyar, 1947 yılında Afganistan'ın Hazarjat bölgesinde, belki de hayatının en önemli dönüm noktalarından birine tanıklık etmek için dünyaya geldi. Ailesinin kökleri, devrimlerin ve savaşların gölgesindeki bir toplumda derin bir geçmişe dayanıyordu. Genç yaşta eğitimine önem veren aile yapısı sayesinde, Hikmetyar’ın zihin dünyası genişlemeye başladı ancak bu genişleme, onu daha sonra bekleyen karmaşık siyasi çalkantıların içine sürükleyecekti.
1960'ların sonunda, genç Hikmetyar üniversite eğitimi için Kabil'e gitti. Ancak bu dönemde Sovyetler Birliği’nin Afganistan üzerindeki etkisi artıyordu. İşte tam bu noktada hikayesi dramatik bir dönüş yaptı: Üniversite hayatı boyunca sosyalist ideolojilere karşı duyduğu nefret ve muhalefet ruhu onu radikal İslamcı düşüncelere yönlendirdi. Tarihçiler anlatır ki; 1975'te kurulan İslami Öğrenci Derneği aracılığıyla ilk adımlarını atmaya başladı.
Ancak 1978’de gerçekleşen Saur Devrimi ile birlikte tüm dengeler alt üst oldu. Komünist hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte ülkede büyük bir baskı ve şiddet hakim oldu buna rağmen Hikmetyar, yeraltında örgütlenme faaliyetlerine hız verdi ve Mücahit hareketlerinin önde gelen isimlerinden biri haline geldi. Bu süreçte, iktidardaki hükümete karşı gösterdiği cesaretle tanınan liderlerden biri oldu; birçok kişi ona 'savaşçı' ya da 'devrimci' gibi unvanlar vermeye başladı.
Hikmetyar'ın kararlılığı, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a müdahalesiyle daha da arttı. 1979'da başlayan Sovyet işgali sırasında Taliban’ın öncüsü olan Hizb-i İslami'nin liderliğini üstlendi; böylece isyan hareketi hız kazandı fakat kim bilir belki de o günlerde kurduğu stratejilerin bazıları onun gelecekteki siyasi kariyerini olumsuz etkileyecekti.
Sovyetler’in Afganistan'dan çekilmesinin ardından gelen kaotik dönemler içinde Hikmetyar büyük başarılara imza attı; mücahitlerin en güçlü liderlerinden biri olarak uluslararası arenada tanınmaya başlandı. Ancak işgal sonrası oluşan güç boşluğunda pek çok rakibi olduğu gibi birbirleriyle kanlı çatışmalara girmesi kaçınılmaz hale geldi. Tüm bunlara rağmen o her daim barış taraftarı olduğunu vurguladı ama eylemleri bunun aksini gösteriyordu...
Buna rağmen onun liderliğinde Hizb-i İslami grubu ülkenin çeşitli bölgelerinde etkisini artırdı; bu süreç içerisinde Kahire'deki konferanslarda sık sık boy gösterdi ve uluslararası destek arayışına girdi. Fakat ironik olarak bu destek çoğu zaman kendi iç çatışmalarına da sebep oluyordu; zira pek çok mücahit grup kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyordu.
1992 yılında Kabil’de iktidarı ele geçirdiklerinde artık herkes onun adını biliyordu ancak aynı zamanda Afgan halkının gözünde düşüşe geçtiği anlar da yaşandı: Başbakanlık koltuğuna oturdu ama ülkeyi yönetmek konusunda yaşadığı zorluklar giderek arttı... Siyasi deneyiminden yoksun olması ve askeri çözüm peşinde koşması birçok insanın ona sırt dönmesine sebep oldu.
Kargaşa dolu yılların ardından 1996’da Taliban’ın kontrolü ele geçirmesi ile birlikte hikayesinde başka bir sayfa açıldı: Artık dışlanmıştı! Oysa ki muhalefetin merkezi konumundaydı ama hiçbir şey değişmedi! Belki de en büyük hatası düşmanlarını küçümsemesiydi... Geri çekildiği sırada Pakistan’a sığındı ve orada yeniden yapılandırma çabalarına girişti; her ne kadar unutulmamak adına mücadele etse de geçmişin izleri peşini bırakmadı.
Zamanla olaylar gelişti… Uluslararası gündemin değişmesi sonucunda 2001 yılında Amerikan müdahalesi ile tekrar Afganistan’a dönebildi ancak kim bilir belki de burası onun tarih sahnesindeki sonunu hazırlayan olayların başlangıcıydı? Zira ülkedeki karmaşa hala devam etmekteydi; birleşmiş olan farklı gruplar arasında pazarlık yapmak zorunda kaldığı için güvenilirlik kaybetmişti...
Bütün bunların yanı sıra zamanla halk nezdindeki itibarı azaldığı gibi uluslararası arenadaki destekçileri de uzaklaşmaya başlamıştı! Ama ironik olarak tekrar eski gücünü kazanmak için girişimlerde bulunduğunda bile çoğu zaman yalnız kaldığını fark etti... Siyasi şansı tükenirken geriye sadece geçmişin izleri kaldı!
Hikmeti nedir?
- Savaşçı ruhu: Onun için savaş her şey demekti ama sonunda kazanmanın yollarını bulamadığı anlaşıldığında yalnızlığının ne denli derin olduğu anlaşılacaktı...
- Siyasi strateji yetersizliği: Hiçbir şey kontrol altında değilken büyük hedeflere ulaşmak kolay değildir! Bu bağlamda tartışmalı şekilde kaybettiği zaferlerle anılacak...
- Ahlaki değerlerin kaybolması: Düşmanları karşısında aşırı sertleşen tavrı belki de onu düşüşe götüren unsurlardan biri haline geldi!