1872 - Victoria Woodhull, ABD Başkanlığı'na Aday Olan İlk Kadın
Bazı tarihçiler, Victoria Woodhull’un 1872'deki başkanlık adaylığının, kadınların siyasi hayata katılımının önünü açan bir dönüm noktası olduğunu iddia ediyor. Peki bu olay neden bu kadar önemli? Hem sosyal hem de politik açıdan büyük bir değişim sürecinin başlangıcı olarak değerlendirilen bu adım, kadın hakları mücadelesinde bir mihenk taşıdır.
Tarihsel Arka Plan
19. yüzyıl Amerika'sında kadınlar, erkeklerin egemen olduğu birçok alanda seslerini duyurmakta zorlanıyorlardı. Toplumun genel görüşü, kadının yeri evdi; eğitim ve iş hayatında etkin olmaları beklenmiyordu. Ancak, Woodhull gibi cesur kadınlar bu durumu değiştirmek için mücadele etmeye başladılar. 1870’lerde, suffragette hareketi güçlenmeye başlamıştı ve bunun yanında toplumda daha fazla eşitlik arayışları da ortaya çıkıyordu.
Woodhull'un başkanlığa aday olması sırasında o günlerde yayınlanan "Woodhull & Claflin's Weekly" dergisi dikkat çekiyordu. Dergi aracılığıyla özellikle kadın hakları ve özgürlükleri üzerine yazılar kaleme alıyordu ki bu da kendisine büyük bir takipçi kitlesi kazandırdı. 1872 yılında yapılan seçimlerde Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Ulysses S. Grant'ti ve Victoria Woodhull, Equal Rights Party tarafından aday gösterilmişti.
Duygusal Anlar: 3 Kasım 1872’de New York
3 Kasım 1872'de New York’taki oylama yerlerinde gergin anlar yaşanıyordu... Seçmenler arasında heyecan ve merak iç içe geçmişti; çünkü ilk defa bir kadın adayla karşılaşıyorlardı! Seçim günü gelirken birçok kişi aklındaki soru işaretlerini gideremedi; “Bir kadın neden siyasete atılmalı?” diye tartışıyorlardı.
Bazı kaynaklara göre o günkü seçmenlerden biri şöyle anlatıyor: "Victoria'nın adını duyduğumda heyecanlandım ama endişelendim de… Kadınların sesini yükseltmesinin zamanı gelmişti ama kim bilir insanlar ne düşünecekti?” Bu duygularla dolu atmosferde Woodhull’un şansının ne olacağı herkes için belirsizdi...
Kampanya Süreci ve Zorluklar
Woodhull'un kampanyası pek çok zorlukla karşılaştı. Birçok geleneksel medya kuruluşu onu küçümseyen haberler yayımladı; halk arasında dalga geçmeler bile eksik olmadı. Bunun yanı sıra zamanında yaptıkları sosyal medya paylaşımları ile etkili olamayacaklarını düşündüler – ki gerçekte henüz sosyal medyanın yaygınlaşması mümkün değildi! Oysa bugün baktığımızda Twitter ya da Instagram gibi platformlar sayesinde benzer olayların ne kadar geniş kitlelere ulaşabildiğini görüyoruz.
Resmi kayıtlara göre o dönemde toplam seçmen sayısı yaklaşık 6 milyondu ancak yalnızca %5’inin oy kullanma hakkına sahip olduğu belirtiliyor . Dolayısıyla seçim sonuçları her ne kadar haksız görünse de ortada bazı gerçeklikler vardı: toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi!
Sosyal Dayanışma Yöntemleri
Sosyal medya öncesi dayanışma yöntemlerine baktığımızda ise dikkat çeken şey; telefon zincirleri veya yüz yüze iletişim biçimlerinin yoğunluğu oldu! Kadın hakları savunucuları arasında güçlü dayanışmalar oluştu ama bu tür desteklemek istedikleri biri için oldukça meşakkatliydi… Örneğin radyo programlarında sürekli onun lehine konuşmalar yapılıyor olsa da hala toplumsal algıyla yüzleşmek zorundaydılar!
Daha Sonrası: Geriye Dönüş?
Tarihe göz attığımızda pek çok önemli gelişmenin yaşandığını görüyoruz... Fakat yukarıdaki bilgiler ışığında düşündüğümüzde “Acaba bugün hâlâ aynı zorluklarla mı karşılaşıyoruz?” sorusu gündeme geliyor!