1971 - Sıkıyönetim Yasasında Değişiklik: Gözaltı Süresinin 30 Güne Çıkması
O gün, Türkiye'de birçok insan için bir kabus başladı. 12 Mart 1971 tarihinde, sıkıyönetim yasasında yapılan değişiklikle birlikte gözaltı süresi tam 30 güne çıkarıldı. Peki, bu durum toplumsal hayatı nasıl etkiledi? Gerçekten de birer insan olarak her şeyimizi kaybetme korkusu yaşıyor muyduk?
Yasa ve Toplumsal Etkisi
Sıkıyönetim yasaları, askeri yönetim dönemlerinde alınan önlemlerden biridir ve çoğu zaman sosyal huzursuzlukları bastırmak amacıyla kullanılır. Türkiye'de 1960'ların sonlarıyla başlayan siyasi istikrarsızlık ortamında sıkıyönetim ilan edilmesi bekleniyordu. Yine bazı tarihçilere göre bu yasanın arkasındaki gerçek sebep, ülkedeki sol görüşlü hareketlerin giderek güçlenmesiydi.
Resmi verilere göre, o dönemde yaklaşık olarak %5’lik bir kitle sol görüşlü partilere yönelmişti ve bu da mevcut hükümet için büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. Değişiklikle birlikte gözaltı sürelerinin uzatılması; aslında yalnızca baskı ve sindirme politikalarının devamının bir parçasıydı.
Tarihsel Arka Plan
Bazıları, değişikliğin sadece bir siyasi strateji olduğunu iddia ediyor. Ancak derinlere inildiğinde olayın daha karmaşık olduğu görülebiliyor. Özellikle 1950’lerden itibaren Türk toplumu çeşitli sosyal olaylarla sarsılmaya başladı. Öğrenci eylemleri, işçi grevleri gibi pek çok olaya tanıklık ettiğimiz o dönemlerde devlet otoritesi ciddi şekilde sarsıldı.
Konuya ilişkin araştırmalar gösteriyor ki; birçok kişi aslında bu durumdan bağımsız hareket edebildiğini düşünüyordu fakat gerçekler pek de öyle değildi! Bu noktada dikkat çeken şey ise gözaltına alınma korkusunun toplumda yaygınlaşmasıydı.
Duygusal Anlatım: Bir Tanığın İfadesi
'O gün babam eve geldiğinde yüzünde derin endişe vardı,' diyor Ahmet Y., o dönemin tanığı olan şimdi emekli bir öğretmen. 'Ellerindeki gazetede çıkan haberleri gösterdi; insanların hiç ummadıkları yerlerden alınıp götürüldüğünü yazıyordu.' Bu ifade ile birlikte toplumsal psikolojinin ne denli etkilendiği daha iyi anlaşılabiliyor.
Sosyal Dayanışmanın Gücü
Sosyal medya öncesi dayanışma mekanizmaları oldukça sınırlıydı ancak yine de insanlar arasında güçlü bağlar kurulmuştu. İnsanlar birbirlerine telefon zincirleri aracılığıyla ulaşmaya çalışıyorlardı; duyurular mahallelerin sokaklarında yankılanıyor, herkesin evinde mutlaka radyo bulunuyordu! Sanki toplumsal sinir sisteminin canlanması gerekiyormuş gibiydi... Bu dönemde aileler bile birbirleriyle iletişim kurmakta zorlanıyordu çünkü kimse kimden emin olamıyordu!
Peki ya günümüz?
2023 yılına geldiğimizde ise bambaşka dinamikler var!
Sosyal medya platformları sayesinde artık halkın sesi hızla duyulabiliyor ama sonuçta bu da çeşitli risklerle geliyor! Twitter'da @........... (Gizlenmiştir) hesabından paylaşılan "Her an kapım çalabilir" şeklindeki tweetler ise belki de geçmişin izlerini taşıyan söylemlerin modern versiyonlarından biri...
Akan Zamanın Sessizliği
Bazılarının düşündüğü gibi geçmişte yaşananların üstü kapatıldı mı? Hayır! Kesinlikle değil... Bugün yaşanan her şey belli ki o yılların hayaletinden kaynaklanıyor! Toplum belleği bu travmayı unutmadığı sürece benzer korkular gündeme gelebilir...
Tartışmalı Sonuçlar
Tüm bunlardan sonra geriye kalan sorulardan biri şu: Geçmişten ne öğrendik? Benzer olayların tekrar yaşanmaması adına toplum olarak nasıl adımlar atmalıyız? Yoksa gerçekten özgürlüğü ararken kaybolacak mıyız?