1974 - Sylvain Wiltord, Fransız futbolcu

Sahada parlayan bir yıldızın doğuşuna tanıklık ettik. 1974 yılının soğuk bir kış gününde, Fransa'nın Nantes şehrinde bir bebek dünyaya geldi. Adı Sylvain Wiltord'du. Ailedeki her birey gibi o da futbol tutkusuyla büyümüştü; sokaklarda oynarken, hayalindeki büyük takımların formalarını giyerek yaşadığı zaferleri hayal ediyordu. Ancak, hayat ona daha zorlu ve karmaşık bir yol haritası sunacaktı.

Genç yaşta futbola olan ilgisini keşfeden Wiltord, 10 yaşında Nantes altyapısına katıldı ve burada kendini kanıtlamaya başladı. Sahadaki yeteneğiyle dikkat çekti, ama işler her zaman yolunda gitmedi. Genç yaşta bazı sakatlıklarla boğuşmak zorunda kaldı belki de en büyük sınavlarından biri buydu! Ancak bu zorluklar onu daha da güçlendirdi; yeniden ayağa kalkma azmi ile dolup taşıyordu.

1993 yılında profesyonel kariyerine Nantes'ta başladı ve burada gösterdiği performansla tüm gözleri üzerine çekti. İlk sezonunda çok fazla forma şansı bulamadı buna rağmen genç oyuncunun yeteneği yavaş yavaş fark edilmeye başlandı. 1995 yılında takım arkadaşlarıyla birlikte Fransa Kupası'nı kazanmayı başardılar; bu zafer onun kariyerinin ilk önemli başarısıydı ancak bu başarıdan çok daha fazlasının geleceğinin habercisiydi.

Gelecek yıllarda Bordeaux'ya transfer oldu o dönemde ki birçok kişi bunu riskli bir hamle olarak değerlendirmişti! Ancak, Wiltord bu değişimin altından başarıyla kalktı: Bordeaux’da geçirdiği dört yıl boyunca iki kez Ligue 1 şampiyonluğu yaşamıştı ve herkes onun ismini anmaya başlamıştı. Sanki toprak altında gizli bir hazineydi: Çiçekler açmaya hazırdı ama henüz keşfedilmeyi bekliyordu!

Bordeaux’daki başarılı döneminin ardından, 2000 yılı yazında Arsenal ile anlaşarak İngiltere'ye adım attığında dünya futboluna damgasını vurmuştu... Hemen hemen her maçta sahada parladı; hızla top sürme becerisi ve etkili gol vuruşları sayesinde takımının vazgeçilmezlerinden biri haline geldi! Ancak ironik olarak, Arsenal’daki ilk sezonu ona sadece zafer getirmedi; ciddi sakatlıklar geçirdi ve uzun süre sahalardan uzak kaldı belki de kariyerinin en zor dönemlerinden biriydi.

Kendisine yöneltilen eleştiriler karşısında pes etmeyen Wiltord, mücadeleci ruhunu korudu ve geri döndü... Arsenal formasıyla Premier Lig'de mücadele ederken iki kez şampiyonluk sevinci yaşayarak tarih yazdı! Ama asıl ününü 2002 Dünya Kupası'nda elde etti; burada Fransa milli takımı için oynayarak dünya futbolunun zirvesine ulaşmayı başardı! Kim bilir belki de o an dünyanın en mutlu insanlarından biri olmuştu!

Annesi ile birlikte tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alırken, İngiltere’de geçirdiği zaman boyunca topluma katkıda bulunmak adına çeşitli projelerde aktif rol almaya başladı... Bunun yanı sıra kendi hayat hikayesini anlatan belgesellerde yer aldı – sokaktaki çocukların hayallerine dokunmanın önemini vurguladı!

Karşılaştığı zorluklara rağmen başarılı olmaktan vazgeçmeyen Wiltord’un yolu sonunda Lyon’a düştü… Burada ise yeni hedefler belirledi: Hedefi sadece kulüp değil aynı zamanda Avrupa’nın en iyi kulüpleri arasında yer almak olmalıydı! Bu süreçte birçok turnuvayı kazandı fakat kalabalık stadyumların önünde kaybettiği bazı duyguları hiç unutmadığı kesin... Her zamanki gibi zafere odaklanmıştı ama içindeki boşluğu doldurmak kolay olmayacaktı!

Daha sonra Ligue 1’den ayrılarak çeşitli kulüplerle sözleşme imzaladı – Rennes’te son yıllarını geçirirken yine sahalarda yankılanan o ünlü ismi yeniden duyurmaya çalışıyordu… Belki de bunun farkındaydı: Kendisinden sonraki nesillere örnek olmanın ne denli önemli olduğunu biliyordu!

Bütün bunların yanında uluslararası arenada da adından sıkça söz ettiren Wiltord'un uzun uluslararası kariyeri boyunca pek çok hatıraya sahip olması kaçınılmazdı… Özellikle Euro 2000’de finalde attığı gol sayesinde Fransa'nın tarihinde altın harflerle yazılan başarıların mimarlarından biri oldu – yine de “sadece ben” diyememiştir belki de çoğu zaman takım ruhunu öne çıkarmıştır...

Yıllar geçti ancak kalbinde hala futbol aşkıyla yanıp tutuşuyordu. Emekliliğin ardından genç nesillere ilham vermek adına koçluk yapmaya karar verdi… Bu noktada artık yalnızca kendisinin değil tüm gençlerin gelişimine katkıda bulunma isteğiyle hareket ediyordu – sanki onlara kendi geçmişinden yararlanma fırsatı vermek istiyor gibiydi!

Spor dünyasındaki başarısına bakıldığında ise üzerinde durulması gereken pek çok detay vardı elbette: Galibiyetler kadar kaybedilen mücadelelerin verdiği dersler onun karakterini oluşturmuştu… Ne yazık ki bazen ölümsüzlük hissiyatını yakalayamıyor insanlar – ama Wilford gibi isimler hayatlarında bıraktıkları izlerle bunu mümkün kılıyorlardı.

Zaman içerisinde unvanlarını kazandığı liglerde birçok kupa kazanmış olsa da onun asıl mirası insanlara ilham vermek olacak mı? Bugün bile sosyal medya platformlarında eski maçlarını izleyen gençlerin gözündeki heyecan görünmeye değer… Onun adı geçtiğinde hala nostaljik duygularla hatırlanıyor olabilir kim bilir? Bu yüzden Sylvain Wiltord sadece bir sporcu değil aynı zamanda cesaretin sembolüdür!”