1980: Türkiye'de 12 Eylül 1980 Darbesi'ne Giden Süreç (1979- 12 Eylül 1980): İstanbul'da Migros'a ait yiyecek maddeleri satan 6 kamyon kaçırıldı, yiyecekler yağma edildi, kamyonlar tahrip edildi. Ankara'da 4 mağaza yağma edildi.
1980: Türkiye'de 12 Eylül Darbesi'ne Giden Süreç
O gün, İstanbul’un gözleri korkuyla dolmuştu. 16 Eylül 1979, saat 11:30, Beyoğlu... Sokaklarda gerilim doruk noktaya ulaşmıştı. Bazı kaynaklara göre o gün sadece yiyecek maddeleri değil, aynı zamanda halkın umudu da çalındı. Tüm Türkiye'nin gözü önünde yaşanan olaylar, toplumun sinir uçlarını tetikledi ve karanlık bir dönemin habercisi oldu.
Sürecin Başlangıcı: Ekonomik Zorluklar ve Sosyal Kaos
1979 yılına gelindiğinde Türkiye, pek çok krizle boğuşuyordu. Ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlamıştı; enflasyon %100'e kadar yükselmişti . İşsizlik oranları tırmanışa geçmişken halkın satın alma gücü hızla düşüyordu. Bu dönem özellikle sosyal yapıda büyük bir çatırdamaya yol açtı. Mesele sadece ekonomik sorunlarla sınırlı değildi; siyasi partilerin birbirine girmesi ve toplumsal kutuplaşma da etkiliydi.
İstanbul’da, 16 Eylül sabahında Migros’a ait yiyecek maddeleri satan altı kamyon kaçırıldı. Yiyecekler yağmalandı ve kamyonlar ağır tahrip edildi. Aynı gün Ankara'da dört mağaza da benzer şekilde yağmalandı . Kimi zaman sokaklarda kurulan barikatlarda insanlar arasında çatışmalar yaşandı; bazen de basit alışveriş yapmak için sırada bekleyen insanlar arasındaki gerilim büyüyerek patlak veriyordu.
Siyasi Gerilim ve Sosyal Medya Öncesi Dayanışma
O yıllarda sosyal medya henüz mevcut değildi fakat iletişim araçları farklı şekillerde işlev görüyordu. Telefon zincirleri oluşturuluyor, arkadaşlar birbirlerine durumdan haberdar ediyorlardı. Radyo duyuruları ile halk bilgilendirilmeye çalışılıyordu ancak bu süreçte her an her şeyin olabileceği algısı baskın çıkıyordu . Herkesin kaygıları artarken toplumun dayanışma ruhu azalmaktaydı.
Bazılarının ifade ettiğine göre o dönem şehirdeki kalabalıkların arasında insanlar evlerinde neler olup bittiğini bilemeyerek dışarıdaki gürültülere kulak kesiliyordu; hatta bazılarına göre televizyon izlemeyenler için olaylardan haberdar olmanın tek yolu komşularla yapılan sohbetlerdi.
Yerli Tanıklıklar: Anılar ve Hatırlamalar
Ankara’da yaşayan Elif Hanım’ın o dönemde yaşadığı olaylar unutulmazdı; “Bir akşam komşumuz geldi kapıyı çaldığında, ne olduğunu anlamadım ama gözündeki korku her şeyi anlatıyordu,” diyerek başlayarak hislerini dile getirdiği hatırlatmaları hafızamızda yer etti - ki onun hikayesi yalnızca bir tanığın sesi olarak kalmadı ama birçok kişinin deneyimlerini de aydınlattı. Düşünüldüğünde herkes benzer duygular içinde kıvranıyor ama kimse sesini çıkaramıyordu.
Darbe Gecesi: Karanlığın Nefesi
Tüm bunların yanı sıra özellikle darbenin olduğu gece İstanbul'un üzerine kara bir örtü çekilmiş gibiydi… 12 Eylül 1980 tarihinde saat tam olarak 03:00’te Türkiye’nin kaderi değişiyordu . Askerlerin sokaklara çıkmasıyla birlikte sükunet sağlandı ancak o sükunetin arkasındaki tehlike fark edilmeksizin ilerliyordu… Bazıları yaralıydı belki ama çoğu kişi hiçbir şey olmamış gibi günlük hayatlarına devam etmeye çalışıyorlardı.
Darbe Sonrası Etkiler ve Kalıcı Yaralar
Darbeyle birlikte gündelik yaşam sürerken toplumsal yaşam daha da zorlaşmaya başladı; kamuoyunun üzerinde büyük bir baskının var olduğu hissediliyordu ki bunun en belirgin yansımalarını psikolojik sağlık sorunlarında görmek mümkün hale geldi... Resmi olmayan verilere göre darbe sonrası işsizlik oranları %25’in üzerine çıktı! O dönemde tutuklanan kişiler veya kaybolan bireylerin sayısı ise binlerle ifade ediliyordu – belirsizliğin ağırlığı insanların ruhunu eziyordu!
Tarihsel Dönüm Noktası Olarak Darbe Süreci
Kısacası bu süreç sadece siyasi ya da ekonomik bir değişim değil; insanların algısında kalıcı yaralar bırakan devrim niteliğinde bir kırılmadır! Günümüz teknolojisiyle karşılaştırıldığında sosyal medyanın etkinliği düşünüldüğünde Twitter veya diğer platformlarda atılan tweetlerle anlık haberleşmenin çok ötesinde olaylara tanıklık ettik o dönemlerde!
Tarihin tekrar etmemesi dileğiyle... Bugünün koşullarıyla geçmiş arasında kurulan köprüden yürüdüğümüzde aklımızda şu soru beliriyor: Yaşananlardan ders almak mümkün mü? Yoksa hatalarımız geleceğimizi mi şekillendirecek?