1904 - René Lacoste, Fransız tenisçi ve Lacoste'nin kurucusu (ö. 1996)

Bir tenis kortunda, genç bir adam raketini sıkı bir şekilde kavramış, hayallerine doğru adım atıyordu. 1904 yılında Fransa'nın Paris kentinde dünyaya gelen René Lacoste, henüz çocuk yaşlarda tenisle tanıştı. Fakat bu tanışma sıradan bir buluşma değildi; zira o dönemde tenis, elitlerin sporu olarak kabul ediliyordu ve genç René'nin mücadelesi de tam burada başlıyordu...

Yıllar geçtikçe René, tenisteki yeteneğini keşfetti ve profesyonel kariyerine 1921 yılında adım attı. Ancak ilk yılları pek de kolay olmadı. Birçok sporcu gibi o da kaybetti; ancak kaybetmenin acısını ve hırsını içinde taşıdı. 1925’te dünya sıralamasında yükselmeye başladığında ise başarıları ona 'Krokodil' lakabını kazandırmıştı. İronik olarak bu lakap, daha sonra onu sadece tenis kortlarında değil, moda dünyasında da anılacak biri haline getirecekti.

Tarihçiler anlatır ki, René'nin tenis yetenekleri sadece fiziksel gücüne dayanmıyordu; aynı zamanda strateji ve zekâsıyla rakiplerini alt ediyordu. 1926'da Wimbledon'da kazandığı zafer, onun için sadece bir kupa değil; aynı zamanda kendi kimliğini bulduğu anın simgesiydi. Bu zaferden sonra üç yıl üst üste Grand Slam turnuvalarında şampiyonluk kazanmasıyla birlikte kendisini dünyanın en iyi oyuncularından biri olarak kanıtladı ancak bu başarının arkasındaki kararlılığı pek az kişi biliyordu.

1930’lara gelindiğinde Lacoste’un hayatında farklı rüzgarlar esmeye başladı: Tenis kariyerinin yanı sıra iş dünyasında da adımlar atmaya karar verdi. Kim bilir belki de sporun onu nereye götüreceği konusunda endişeleri vardı? Yavaş yavaş markalaşmaya yönelik ilk fikirlerini geliştirmeye başladı ve böylece Lacoste markasının tohumlarını ekti.

Bir gün sahilde yürüyüş yaparken aklındaki ilham kıvılcımlarıyla doluydu! Rahat giyim tarzına olan düşkünlüğü sayesinde spor giysileri üzerine yenilikçi tasarımlar düşünmeye başladı buna rağmen pek çok kişi onun bu girişimlerine şüpheyle yaklaşıyordu. Ama onun inancı sonsuzdu... Bu süreçte ürettiği polo tişörtler kısa sürede popülerlik kazandı ve 'Lacoste' ismi tüm dünyada yankılanmaya başladı!

Lacoste'un kariyerindeki dönüşüm noktasına gelindiğinde artık yalnızca bir sporcu değil; aynı zamanda güçlü bir iş adamıydı! Ancak burada asıl sorulması gereken soru şu: René bu başarıyı nasıl elde etti? Belki de en büyük sırrı her zaman yenilikçi düşünmekti… Kendini geliştirmekten asla vazgeçmedi!

1980'lere geldiğimizde ise Lacoste markası modanın kalbinde yer almıştı... Renkli tişörtler her yaştan insanın gardırobunu süslemeye başlamıştı; fakat işin ironik kısmı şu ki, bazılarına göre önceliği her zaman kaliteydi ama pazara sunduğu stil ile birlikte sıradanlığın dışına çıkmayı başardı çünkü gerçek başarı buradaydı!

1996 yılına kadar yaşadığı uzun yaşamında birkaç önemli değişim daha yaşadı: Oğlu Pierre ile birlikte markanın yöneticiliğine soyundu ve mirasını devretmeye hazırlandı ancak hayattaki en büyük kaybının ne olduğunu biliyor muyduk? Tenis kortlarında öne çıkan zafere rağmen içindeki mücadele ruhunu asla kaybetmemişti...

Dünya genelinde tanınan marka haline gelmişti ama belki de en büyük mirası "zafer" değil "yaratıcılık" olmalıydı! Bugün bile insanlar onun tasarladığı tişörtleri giyerken hissettikleri özgürlük duygusunu sorguluyorlar... Gerçekten de kim bilir? İşte belki de bugünün modern toplumu için zamansız olan şeylerden biri: Şıklıkla rahatlık arasındaki dengeyi sağlamak.

Lacoste'un adı şimdi dahi sosyal medyada çokça geçiyor: TikTok’ta kullanıcılar 'krokodil' motifli tişörtlerle dans ederken izleniyor… Onun mirası hâlâ yaşıyor! Hatta bugün bile birçok insan onu idol olarak alıyor fakat unutulmamalıdır ki geride bıraktığı değerler yalnızca moda alanıyla sınırlı kalmadı!