
Adı: Jean-Paul Sartre
Doğum Yılı: 1905
Ölüm Yılı: 1980
Meslek: Filozof, yazar, eleştirmen
Milliyet: Fransız
Felsefi Akım: Varoluşçuluk
1980 - Jean-Paul Sartre, Fransız varoluşçu filozof, yazar ve eleştirmen (d. 1905)
Jean-Paul Sartre, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olarak, felsefe dünyasında yalnızca bir isim değil; aynı zamanda varoluşçuluğun sembolü haline gelmiş bir figürdü. Hayatı boyunca birçok farklı kimliği barındırdı: filozof, yazar, oyun yazarı ve aktivist. Ancak onun gerçek macerası, bir Paris sokaklarında başlamadı; daha çok dünya savaşlarının gölgesinde şekillendi. İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte genç Sartre, kendi iç dünyasında bir çatışma yaşamaya başladı... Ve bu çatışma ona hayatta kalmanın ötesinde bir anlam arayışına yöneltti.
Savaş sırasında Fransız ordusunda hizmet verdi ancak kısa sürede Almanlar tarafından esir alındı. Esaret dönemi boyunca edindiği deneyimler, onu derin düşüncelere sevk etti; insanın özgürlüğü ve sorumluluğu üzerine kafa yormaya başladı. Ancak bu zorlu süreç sona erdiğinde 1939’da Sartre’ın ruhu her zamankinden daha serbestti. Yine de kafasının içinde yer alan karmaşık düşüncelerle boğuşmak zorundaydı.
Paris’e döndüğünde sahneye çıkan ilk kitabı 'Bulantı' ile varoluşçuluğun kapılarını araladı; belki de bu eseriyle felsefeyi edebiyatla buluşturdu! Düşüncelerini somut imgelerle ifade etmesi okuyucuları derinden etkiledi ve onlara mevcut dünyanın tuhaflığını gösterdi. Kim bilir, belki de bu eser sayesinde varoluşun absürtlüğünü anlatmak istemişti... O zamandan itibaren edebiyatındaki soyut kavramlar somutlaşmaya başladı: hayatın anlamını sorgulamak için kullandığı karakterler adeta çığlık atan ruhlardı.
Sartre'ın hayatında başka bir dönüm noktası ise Simone de Beauvoir ile tanışmasıydı. Bu ikili sadece aşk hayatlarıyla değil; felsefi tartışmalarıyla da dikkat çekiyordu! Onlar birbirlerinin düşünsel evrimlerine katkıda bulunmuşlardı; ancak ironik olan şu ki: aşkları toplumun normlarına karşı duruşlarıyla çatışıyordu... Toplumda büyük yankılar uyandıran açık ilişkileri, belki de toplumun kendisini sorgulamasına neden oldu.
1943’te yayımlanan 'Kötülüklerin Rengi', insanların eylemlerinin sonuçları üzerine düşündüren önemli eserlerden biri haline geldi. Bu kitapta Sartre insan doğasının karmaşıklığını ele alarak okurlarına güçsüzlük duygusunun yanında sorumluluk almanın önemini hatırlatıyordu ancak birçok okur bunun altındaki ironiye dikkat etmiyordu bile!
Savaş sonrası yıllarda Sartre'ın politik görüşleri gelişmeye devam etti ve kendisini sosyalist hareketlerle ilişkilendirdi... Birçok kişi onun sosyalizm yanlısı tutumunu eleştirdi fakat o bunu umursamadı bile! Zira onun için bireysel özgürlüklerin önemi her şeyden önce geliyordu ve toplumsal yapıların değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu.
Buna rağmen zamanla entelektüel çevresi içindeki tartışmalar arttıkça düşmanlığı da beraberinde getirdi… 1960’ların sonlarına gelindiğinde Mao’nun fikirlerine olan hayranlığı yüzünden birçok eski dostuyla yollarını ayırdı kim bilir belki de ona göre değişim kaçınılmazdı!
Özellikle 1968'de Fransa’daki öğrenci ayaklanmalarında aktif rol oynaması onu genç neslin gözünde kahramanlaştırsa da bazı entelektüeller tarafından ‘teorik aşırıcılık’ ile suçlandı! Bunun sonucunda Sartre’ın toplum üzerindeki etkisi hem derinleşti hem de tartışmalı hale geldi...
Kariyerinin son dönemlerinde ise kendi düşünceleri üzerine yoğunlaşmaya karar verdi ve 'Sözler' gibi otobiyografik çalışmalara yöneldi… Yıllar geçtikçe yaşlandıkça vefat edene kadar yazmayı sürdürdü; böylece yaşamının mirasını oluşturan eserleri ardında bıraktı.
Varoluşçuluk ve Sartre
Sartre, varoluşçuluğun temel prensiplerini geliştirerek bireyin özgürlüğü, sorumluluğu ve varoluşunu sorgulamasını teşvik etmiştir. 'Varoluş, özden önce gelir' ifadesiyle bilinçli varoluşu, bireyin kendi yaşamına anlam katma yeteneğiyle ilişkilendirmiştir. Sartre için insan, kendi varoluşunu tanımlamakta özgürdür ve bu özgürlük, birey için bir yükümlülük halini alır.
Önemli Eserleri
Sartre'ın en önemli eserlerinden biri olan 'Bulantı', bireyin varoluşsal kaygılarını ve dünyaya karşı hissettiği yabancılaşmayı derinlemesine ele almaktadır. Diğer bir önemli eseri 'Sözler' ise, Sartre'ın kendi hayatı ve düşünce yapısını açıklayan anı yazıları içermektedir. Ayrıca, 'Kapı' ve 'İğrenme' gibi oyunları, onun edebi yeteneğinin yanı sıra felsefi kavramlarını sahneye taşıyan önemli eserlerdir.
Sartre'ın Etkisi
Sartre, özellikle 1940'lar ve 1950'lerde etkili bir entelektüel figür haline gelmiş ve düşünceleri, insan hakları, özgürlük ve sorumluluk konularında önemli tartışmalara yol açmıştır. ayrıca, varoluşçuluk akımının pek çok sanatçı ve düşünürü etkilemesi, Sartre'ın felsefi düşüncelerinin global alanda ne denli etkili olduğunu göstermektedir.
Sartre'ın Mirası
Sartre 1980 yılında hayata gözlerini yumduğunda ardında bıraktığı miras sadece varoluşçuluk değil; aynı zamanda birey olmanın ne anlama geldiğine dair derin sorgulamalardı... Öldüğünde dünya hala sıkıntılıydı ama onun fikirleri zamanla yeni nesillerin zihinlerinde yankılanmaya devam etti!
Tarihçiler anlatır ki...
- Onun adı bugün üniversitelerin felsefe bölümlerinde ders kitaplarında sıkça geçiyor.
- Ölümünün ardından özellikle genç aktivistler arasında popülerlik kazandı.
- Bazıları ‘Bireyin özgürlüğü’ fikrini hâlâ ondan devraldığını iddia ediyor!
Bugün bile Fransız sokaklarında yaptığı konuşmaların yankıları duyuluyor! Onun sözleri hâlâ ilham kaynağı olmaya devam ediyor sanki caddelerde dolaşan rüzgar gibi... Kısacası Jean-Paul Sartre'ın düşünceleri asla yok olmayacak gibi görünüyor...