
Doğum Yılı: 1934
Ölüm Yılı: 1976
Uyruk: Alman
Meslek: Devrimci
Öne Çıkan Özellik: Radikal politik görüşleri ve Baader-Meinhof Grubu'nun kurucularından biri olması
1934 - Ulrike Meinhof, Alman devrimci (ö. 1976)
1950’lerin sonlarına gelindiğinde Ulrike'nin ruhunda bir devrim ateşi yanmaya başladı. İronik olarak, o dönemde öğrencilik hayatı devam ederken kendini radikal politik hareketlerin içerisinde buldu. Bu bağlamda öğrenci eylemleri ona yeni arkadaşlıklar ve fikirler kazandırdı; bu da onu daha radikal bir yola sürükledi. Özellikle Vietnam Savaşı’nın yarattığı infial ve protestolar ona ilham verdi; belki de bu dönemde yaşadığı içsel çatışmalar sonucunda o sıradan hayattan koparak devrimci kimliğini benimsemişti.
1960'larda Almanya’da patlak veren sosyal hareketler, Meinhof'un siyasal görüşlerini keskinleştirdi. Ancak bu süreçte toplumsal değişim mücadelesine katılmak için kurduğu gazetecilik kariyeriyle dikkatleri üzerine çekti. Yani bir nevi kalemiyle savaşmaya başlamıştı! "Küçük Adam" adlı dergideki yazılarıyla sınıf mücadelesine ışık tutuyor; fakat özünde devrimci düşüncelerini yaymanın peşindeydi. Ancak büyük değişimlerin olduğu yıllarda her şey daha karmaşık hale geldi...
1970 yılına gelindiğinde Ulrike Meinhof artık sadece yazar değil; aynı zamanda Alman Kızıl Ordusu adlı terör örgütünün kurucularından biri olmuştu. Burada yaşananlar karmaşık ve tartışmalıydı: Topluma karşı şiddet eylemlerinde bulunuyorlardı ama bunun arkasında ne vardı? Belki de sistemin baskısına karşı koymanın en çarpıcı yollarını arıyorlardı... İlk eylemlerinden biri olan bankayı soygun girişimi ile başlayan dönüm noktası, kısa süre içinde onu uluslararası medyanın ilgi odağı haline getirdi ama buna rağmen elinde tuttuğu silahların ağırlığı altında ezileceğini kim bilebilirdi ki? Birkaç başarılı operasyon ardından Meinhof’un ruhundaki çalkantılar hızla belirginleşti; ironi dolu bir şekilde mücadele ettiği sistemin parçası haline geldiği izlenimi vermesi oldukça düşündürücüdür. 1972 yılında yakalandığında ise durum daha da trajikleşti...
Tüm dünya onun hapse girmesini izlerken oğlu ise annesinin isyanıyla büyüyordu! Kim bilir belki de hapiste geçirdiği zaman zarfında geçmişte yaptığı hataları sorguladı sonunda kendisi için sadece savaşan değil aynı zamanda kaybeden olduğunu fark etti mi? Onun hayatının en ironik yanlarından biri ise özgürlük arayışının sonunda onu nasıl tutsak ettiğiydi... Ölümünden sonra bile hapis kolektifleri arasında anılması ve feminist mücadeleye etkisi hala tartışma konusu olmaktadır! Hayatı boyunca çevresindeki insanların gözünde "devrimci" olarak tanımlansa da gerçekte toplumun dışına itilmiş bireylerden biri olmuştu... 1976'da hücresinde intihar ettiğinde ardında bıraktıkları hala günümüzde dillerde dolanıyor: 'Devrimcilik ne kadar doğru ya da yanlış?' sorusu havada asılı kaldı! Bugün bile Meinhof'un adı sosyalist gruplar tarafından sıkça anılıyor ancak mirası üzerine yapılan tartışmalar hâlâ sürüyor... Belki de onun hikayesi bize modern dünyanın karanlık köşelerinde nelerin döndüğünü anlamak adına önemli dersler vermektedir!